.
Bugün en çok seni özledim
Önce rüyamda gördüm seni
Kalktığımda sen vardın aklımd
...a
Yanımdaydın
Sanki seninle geçirecektim tüm günü
Bu sefer mutluluk verdi özlemin bana
Bütün gün sana yoğunlaştım...
Öğleye doğru acıtmaya başladı özlemin
Gülüşün aklıma gelmeye başladı...
Sonra camın önüne gittim bir sigara yaktım...
Giderek beynimi kemirmeye başladı duygularımın karmaşıklığı
ve çaresizliğim midemi bulandırıyordu
Beklemiyordum artık aramanı
Özlüyordum işte...
Yanımda uyumanı, doya doya gözlerini seyretmeyi istiyordum ama yoktun işte
Bugün her şeyi seninle yapmak istedim.
Bir de olacakmış gibi bir sürü hayal kurdum
Onlar da mutlu eder gibi oluyor ama gerçekle yüzleşince geçiyor
işte...
Sonra da içimdeki yorgunluk ve küskünlük...
Şımarıklıktan nefret eden ben bugün seni şımartmak istedim
Kendim için yaşayan ben bugün senin için yaşamak istedim
Bugün en çok seni özledim ben
Bütün alışkanlıklarını, ne bileyim yürüyüşünü falan göresim geldi...
Bir dokunuşunu, bir bakışını, sesini duymayı...
Seninle olmayı en çok bugün özledim ben...Devamını Gör
Hakan Akkır
KADIN DEDİĞİN
Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi yatmayacak,kı mıl
kı
...mıl olacak yatakta. Aklını başından alacak ama, aklını sadece
bununla yormayacak. Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine
koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.Aşksı z yatmayacak yatağa ve sen
bunu bileceksin.Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin.
Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil
huzuru taşıyacak. En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup
sözünü geçirmeyi de. Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek,
küfretmeyecek, Kadın dediğin ayıp nedir bilecek.
Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek. Seni öyle bir
tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın
başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. Sabırlı olacak ve
asla gururuna dokunmayacak. ..Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi
olmayacak. şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı
konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe.Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri, Yahut
pahalı parfümlerin sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık
bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka
sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.Kadın dediğin güzel olacak... Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi
karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da... Paranın
güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın
kudurmuşluğunu yaşayacak. Değerlerini bir anlık hevesler uğruna
terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni
baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek, başka sevgili
edinmeyecek.Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber
filan fasarya... Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir
olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir
daha. Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak ama gününü
bekleyip kusmayacak.. .Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından,
dırdırcılardan, unutkanlıkları nı senin üzerine atanlardan, kendi
yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden,
tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan
olmayacak. Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala
olabilir ancak sana rol yapmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları
doğrultusunda yapacak.En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne
hayır gelir. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa
sığabiliyorsun, ne toprağa...Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip
sevişmesini de şehvetle.Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya
hürmet etmeyi de...Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye
sevecek. Parayla pulla, kariyerle, kimin ne dediğiyle, sınırlamayacak.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına
basacaksın huzurla... Bileceksin ki evde 'O' kadın tarafından
beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...Öyle bir kadın işte... Nerede öyle kadın yoktur deme...Sen de adam olacaksın, seçmesini bileceksin!
Can yücel
Yunus Bektaşoğlu'na sonsuz teşekkürler...
Ellerine ve yüregine sağlık...
- Çayınızı nasıl alırsınız?
- Düş manzaralı olsun lütfen
- Çay mı?
- Hayır. Bardağın içindeki…
- Ama ben size çayı nasıl alacağınızı sordum…
- Bir bardak çay getirterek sizi basitleştirmemi mi yoksa bardağın içine bir düş sığdırtarak yüceltmemi mi istersiniz?
Bu sözün üstüne gölgeme basmadan uzaklaştı garson masadan. Artık tek başımaydım. Bir bardak dolusu demlenmiş düş gelmeyecekti ama kafası karışmış bir garsonun bardakta düş arayışı masama çaylaşarak gelecekti.
Derken çayım geldi. İnce belli bir İstanbul gecesine doldurmuştu. Belinden zarifçe kavrayıp dudaklarımın şiirin tan vaktindeki şehvetine bıraktım sıcak bardağı.
- Beğendiniz mi efendim
- İnce beli mi?
- Hayır efendim çayı.
- İnce bir belden içilen zehir olsa beğenilir.
Yine gözlerimin içine kendisine tuhaflaşarak baktı garson. Pencereyi açtım. Kent henüz açılmamıştı. İstanbul'un kepenkleri kapalıydı. Anlaşılan işi çıkmıştı dükkan sahibinin. Pencereyi açık bırakıp kepenklere baktım bir süre. Hayli eskimişti. Dükkanın kapısının önünde günlük yağmurlar,sisler ve gün doğumları bırakılmıştı.Kim bilir ne kadar tazedir şuan o yağmayı bekleyen yağmur.
Garsona doğru döndüm sonra:
- Pardon müziğin sesini kısabilir misiniz biraz?
- Efendim müzik çalmıyor ki şuan.
- Dün gece çaldığınız müzik hâlâ yankılanıyor demek. O zaman dünün sesini kısabilir misiniz?
- Efendim dünün olması da mümkün değil. Biz dünleri sabah erkenden paketleyip bayiye bırakıyoruz.
- O zaman yarın çalacağınız müzik beni şimdiden rahatsız etti. Lütfen yarın kısın sesini...
Sonra kapı açıldı. İçeri sapsarı saçlı ve gözlerinde bir peygambere inmesi beklenen vahiyin kutsanmışlığıyla bir bayan girdi. Acaba hangi mitolojik Tanrı'nın ellerinden dökülen bir şiirdi bu bayan? Etekleri denizdendi. Masmaviydi...Teniyse kristallerden yansıyan renklerdendi.Hemen karşı masama oturdu. Kahvesini istedi. Ama fincanda değil. Yakamozun içine doldurmalarını istedi.
Konuşmalıydım bu bayanla. Ve başımı ona doğru çevirip;
- Deniziniz çok güzelmiş hanımefendi
- Kendim diktim. Teşekkür ederim.
- Terzi misiniz acaba?
- Hayır. Ben maviyim.
- Memnun oldum. Ben de sessizlik
- Bir sessizliğe göre fazla konuşkansınız.
- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.
Gülümsediğini gördüm...Mavi gülümsüyordu. Bu gerçekten çok güzeldi. Pencereden yeniden baktım. İstanbul henüz açılmamıştı. Patron hayli gecikmişti. Sonra Mavi hanımın sesini duydum. Masama oturmak istiyormuş. Ve karşıma oturdu.
- Dükkanın açılmasını mı bekliyorsunuz?
- Evet. Ya siz?
- Ben de. Ama geç kaldı. Hiç böyle yapmazdı.
- Gerçekten de öyle. Kaç asırdır buradayım ilk defa böyle yapıyor.
- Hayli uzun bir yoldan gelmeme rağmen erken geldim. Ama patron yok hâlâ.
- Nerden geliyorsunuz?
- Masmavi bir gözden...Ya siz?
- Şuan bu öyküyü okuyan bir bayanın yüreğinden.
- Yolunuz gerçekten uzakmış.
- Evet çok uzak...
Derken garson geldi.
- Kahvenizi nasıl alırsınız beyefendi?
- Bol aşklı olsun lütfen.
- Kahveniz mi?
- Hayır mavi'm...
- Ama kahve mavi olmaz ki...
- O zaman aşk mavi olsun..
Garson sözcüklerime basmadan masadan ayrıldı. Kimbilir aklından neler geçiyordu. Mavi hanımın sesi kıyılarıma vurdu birden:
- Anlaşılan bugün açılmayacak İstanbul
- Sanırım evet.
- İsterseniz bugün istanbul gürültülü ve mavisiz olsun...
- Ben olmayınca İstanbul gürültülü mü olur sanıyorsunuz?
- Olmaz mı?
- Geldiğim yüreğin aşk şarkısından ben sessizliğimi bile duymuyorum. Aslında ben sessizlik değilim. O yüreğin sesindeki aşkım. İstanbul ne zaman sussa. Anlayın ki aşk dile geldi...
- Sustunuz?
- ...
YIKIN HEYKELLERİMİ
Ey Milletim
Ben Mustafa Kemâl’im
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim
Hâlâ en hakiki mürşit değilse ilim
Kurusun damağım dilim
Özür dilerim
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Özgürlük halâ
En yüce değer
Değilse eğer
Prangalı kalsın diyorsanız köleler
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı
Ortaçağ’a taşımak istiyorsanız zamanı
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Yetmediyse acısı şiddetin savaşın
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sûlh dünyada barışın
Eğer varsa ödülü silâhlanmayla yarışın
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Özlediyseniz fesi peçeyi
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan şeyhten dervişten
Şifâ buluyorsanız
Muskadan üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek
Kara çarşafa girsin diyorsanız
Yobazın gazâbından ürkerek
Diyorsanız ki okumasın
Kadınımız kızımız
Budur bizim alın yazımız
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
Fazla geldiyse size
Hürriyet Cumhuriyet
Özlemini çekiyorsanız
Saltanatın sultânın
Hâlâ önemini anlayamadıysanız
Millet olmanın
Kul olun
Ümmet kalın
Fetvâsını bekleyin şeyhülislâmın
Unutun tüm dediklerimi
Yıkın diktiğiniz heykellerimi
RAHAT BIRAKIN BENİ
Süleyman Apaydın.
Bu gece gözümü yummak isterken
Boş bir rüya olan zavallı düne
İçimden ağladım bu kadar erken
Yetişen günlerin şu ölümüne...
Duymamak isteyen başım yanıyor...
Perdeyi şişirtti bir serin rüzgâr
Mumumun alevi dalganıyor.
Duvarda titriyen bir lış gölge var...
Bükülüp kıvrandı mumumda ışık
İşte o da söndü..Bu gürültü ne?
Odama dolarken şimdi karanlık,
Ortak mı çıkıyor rüzgâr derdime?..
Elemli bir ahla ses kesilince
Anladım bu dua bir ihtiyarın
Fakat bak ufukta ağardı gece
Ağla ey zavallı!..Geliyor yarın...
Perdeyi bir daha şişirtti rüzgâr
Odamda dolaşan şöyle bir ses var:
''Ne ağır geçiyor böyle saatler
''Halâ da karanlık gün açılmadı
''Güneşi istiyor kalbimde bir yer
''Ne ağır geçiyor böyle saatler
''Ruhumda ezeli bir çoşkunluk var
''Sanki gülmek için doğmuş gibiyim
''Bu uzun günlerim olsa bir rüzgâr
''Yılları atlamak istiyor kalbim
''Ne ağır geçiyor böyle saatler
''Halâ da karanlık gün açılmadı''
Odamdan neşeli ses kesilince
Tanıdım sözünden bir güzel kızı
Sevin ey zavallı! Ağardı gece
Sönüyor göklerin en son yıldızı...
1336(1920)-Kış-Kadıköy
NÂZIM HİKMET
Gönlümle başa başa düşündüm demin;
Artık sihirsiz bir nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim,
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.
(Altıncı kitap,Temmuz 1336/1920)
Nâzım Hikmet
Sinemde hulyamın loş gölgesine
Ezelî geceler arşı dolaştım
Uyup ilhamımın ölgün sesine
Sonsuzluğa giden yolları aştım
Yarılınca birden ebedin gülü
Dedim ki bir sırla varlık örtülü
Çekince gözümden bu siyah tülü
Yine bir hiçliği gördüm de şaştım
1335(1919)-ilkbahar-kadıköy
Nâzım Hikmet